POV: Martin
O gün rektörün yeğeninin düzenlediği bir parti vardı. Sık sık böyle partiler düzenlerdi ve öğrenciler eğlenip rahatlardı.
Bu partiler genelde içkili olurdu, bu yüzden üniversitenin adı altında yapılmazdı.
Ben ise bu gece sadece bir şişe birayla idare etmek zorundaydım, çünkü alkolü kısıtlamaya çalışıyordum. Özellikle o lanet tedaviden sonra canım da çok fazla istemiyordu.
Leon'u da getirmiştim. Normalde Lina, Leon ve ben giderdik ama bu sefer Lina yoktu.
"Lina'nın gelmemesi kötü oldu. Neyi var ki?" diye sordu Leon.
Bir bilseydim...
"Kendi problemleri var. Bir süre onu rahat bırakalım."
"Aslında kafası dağılırdı ama... neyse." dedi Leon birasından içerek.
Ne saklıyorsun Lina, diye düşündüm.
"Rektörün yeğeni şu kız mıydı?" diye sordu Leon bir anda, sağ taraftaki lacivert saçlı kızı işaret ederek.
"Evet o, neden ki?"
"Merak ettim."
"Bir saniye... ondan hoşlandın mı yoksa?"
"Beni kendinle karıştırma, sadece sordum."
"Off, şaka yaptık alt üstü."
"Peki ya sen? Bu ana kadar ona yürümemiş olman şaşırtıcı."
"O kadar da zampara değilim."
"Kesin öyledir."
"Leon, nereye varmaya çalışıyorsun? O benlik bir kız değil, tamam mı? Bir daha ondan bahsetme."
"Tamam ya, sustum. Ne sinirlendin bu kadar!"
Leon sustuktan sonra kıza baktım. Daha önce hiç konuşmamıştık ama sık sık birbirimizi görürdük. Hakkında çok az şey biliyordum, hatta bildiklerim duyduklarımdan ibaretti. Adının Violet olduğunu biliyordum, hukuktan bu sene mezun olmuştu. Sanırım yüksek lisans için hazırlanıyordu, ama bundan emin değildim. Çok da umrumda değildi.
Ama verdiği tüm partilerde ister istemez gözüme bir şey çarpardı: Violet yalnızdı. Etrafında bir sürü kişi olurdu, ama sadece yalakalık yapıyor gibilerdi.
Eski sevgililerimden bazıları onunla arkadaştı ama aslında hiç sevmezlerdi. Onun ne kadar garip ve ruhsuz olduğundan bahsederlerdi.
Tüm bunları düşünürken birden Violet bana baktı, ben de başımı çevirdim. Ama işe yaramadı, bir baktım ki Violet bize doğru yaklaşıyor.
Yanımıza geldiğinde bana bakarak sordu: "Deminden beri neden bana bakıyorsun?"
Gelmesinden rahatsız olmuştum, garip bir enerjisi vardı. Ters ters bakarak yanıtladım: "Bakmıyorum, dalmışım sadece."
"Hey, Violet'tı değil mi? Parti sahibi sensin." deyiverdi Leon.
Violet ona döndü: "Evet. Senin adın nedir?"
"Leon, memnun oldum."
"Ben de."
İkisi tokalaştılar, ardından Leon bana döndü, bir şeyler söylemem için kaş göz hareketi yaptı.
"Martin... ben de." dedim umursamaz bir şekilde elimi uzatarak. Ardından sıkıntılı bir şekilde iç çektim.
Violet tam tokalaşacaktı, ama iç çekişimi duyunca geri çekti.
"Pardon, buraya gelmemeliydim. Sizi rahatsız ettiğim çok belli. Lütfen eğlenmenize bakın." dedi.
Bu ani hareketiyle şaşırmıştım. Tam ona "Bekle!" demiştim ki çoktan yanımızdan ayrılmıştı.
O sırada fark ettim, ona karşı çok soğuk ve umursamaz davranmıştım. O da bunu anlamıştı ve açıkça incinmişti.
"Martin, ne yapıyorsun? Kız sana hiçbir şey yapmadı ki!"
"Ben..."
Bir şeyler demek istedim ama diyemedim, çünkü Leon haklıydı. Neden öyle davranmıştım ki?
Biramdan bir yudum aldım.
"Bir kıza karşı seni ilk defa bu kadar katı görüyorum. Bu alışılmadık."
Birden bir dürtü geldi, onun peşinden gitme dürtüsü...
...ve yaptım.
"Birazdan geleceğim, sen takıl." dedim Leon'a.
"Gerçekten peşinden mi gidiyorsun? Ne dengesiz adamsın!" dediğini duydum ama umursamadım.
Kız için gerçekten üzülmüştüm. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki... sanki bunu hep yaşıyor ama yine de hayal kırıklığına uğramaya devam ediyor gibiydi.
Terasa çıktığını görmüştüm, onu terasta aradım, en sonunda onu en köşede, tek başına dururken yakaladım.
Saçları rüzgarda savruluyordu, olduğu yerde öylece duruyordu.
Davranışımın onu bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim.
Kapının yanındaki saksılarda duran güllerden bir tane kopardım ve gülü arkamda gizleyerek yanına gittim.
"Hey..." dedim yavaşça.
İrkildi ve bana baktı: "Ha, ne oldu?"
"Sende yanlış izlenim uyandırdığım için üzgünüm. Senden rahatsız olmuyordum, sadece-"
Violet elini kaldırdı, beni susturdu.
"Buna gerek yok. Rahatsız olduğun belliydi, herkes gibi. Zaten birbirimizi tanımıyoruz, o yüzden üzgün olman anlamsız.
Ardından elini yavaşça indirip önüne döndü, manzarayı izlemeye devam etti.
Sakin, duru bir ses tonu vardı. Ama içindeki kırgınlığı hissedebiliyordum.
Birden ona acıdım. Zaten yalnız olan bir kıza neden böyle davranmıştım?
"İtiraf edeyim, senden çekindim."
Aniden bana döndü. İlgisini çekmiş gibiydim.
"Sana bakarken neden bu kadar garip olduğunu ve soğuk davrandığını düşündüm."
"Garip ve soğuk mu?" dedi şaşırmış bir şekilde.
"Evet, ama hiçbiri sana bu şekilde davranmam için bir sebep değil. Özellikle de ilk kez tanışıyorken. Belki de ön yargılıyımdır."
Birden gülümsedi. Onu hiç gülümserken görmemiştim.
"Dürüst olduğun için teşekkür ederim. İnsanların yalan söylemesindense yüzüme karşı ne kadar garip olduğumdan yakınmalarını tercih ederim."
"Aslında konuştukça fark ettim... o kadar garip olmayabilirsin."
"Ne?"
Ona arkamda tuttuğum gülü uzattım.
"Bir özür hediyesi... ve arkadaşlık teklifi. Ne dersin?"
Şaşkınlıkla gülü elimden aldı.
"Dikkatli tut, dikenleri var."
Bir süre güle baktı, sonra tekrardan gülümsedi: "Dikensiz gül olur mu?"
Ben de gülümsedim.
"Sarı gül arkadaşlığı temsil ediyor. Bana sarı gül getirmişsin." dedi aniden.
"Öyle mi? Bilmiyordum. Tamamen tesadüftü."
"Güzel tesadüf." dedi ve ardından gözlerini gülden ayırıp bana bakarak yanıtladı: "Tamam, arkadaş olalım."
O bana bakıp gülümserken gerçekten ne kadar ön yargılı olduğumu fark ettim: aslında çok tatlı bir yanı vardı ve gördüğüm en güzel gülüşe sahipti.
***
POV: Maxim
Hazır Marin arkadaşlarıyla dışarıdayken, Martin de partideyken Midnight'tan biriyle kasanın şifresini kırmayı deniyorduk. Ortağım Ivan, kasanın alarmı ötmesin diye kasaya, özel bir cihaz da takmıştı.
Şifre bir yana, kasayı çeşitli materyallerle açmayı da denedik ama başaramadık.
"Maxim, bu olmayacak gibi."
"Şifrelerin neredeyse hepsini de denedik."
"Kardeşlerin de mi yardım etmişti şifreleri bulmanda?"
"Evet, elimizde kalan son üç şifreyi de onlar düşündü."
"Eğer bunlardan biri olursa kardeşlerini ödüllendir. Son şansımızı deniyoruz."
Şifrelerden biri kristal klanının oluştuğu yıldı.
"Neden böyle düşündü? Baban kristal klanından mı yoksa?" diye sordu Ivan.
"Bilmiyorum. Çok alakasız geldi ama Marin ısrar etti. "
"Hımm... ilginç." dedi ve kristal klanının şifresini girdi.
Olumlu şekilde "Bip!" sesi gelince ikimiz de şoka girdik.
"Ne!?"
"Ne!?"
"Bu nasıl olur? Açıldı mı şimdi?"
"Marin bunu nereden..."
"Max, sonra düşünürsün. Hazır mısın, açıyorum."
"Tamam, hazırım."
İkimiz de nefesimizi tuttuk. Ivan kasanın kapağını açtı.
...ve gördüğümüz karşısında şok olduk.