Cherreads

Chapter 8 - -8-

POV: Sarp

Annem sakinleştikten sonra odama geçip uzandım. Bir yandan düşünüyordum, acaba onu bu kadar ağlatan şey neydi, diye. 

Acaba benimle mi ilgiliydi? Ateşlenmem onu endişelendirmiş miydi? Yoksa kristalden bahsetmem onu strese mi sokmuştu? 

Konu benimle ilgili olmasa bile ne olmuştu da böyle üzülmüştü?

Bir yandan da aklım Marin'deydi. Benden hoşlandığını söylediğinde kalbim neredeyse duracaktı. 

...ve abilerine basılmamız. Daha kötü bir zamanlama olamazdı.

Eğer abileri içeri girmeseydi ne olacaktı? Yüzlerimiz o kadar yakındı ki sanki...

Elimi burnumun altına götürdüm, olacakları düşünmek bile kızarmama yetiyordu.

Daha en başında ona itiraf eden ben değil miydim, öyleyse neden şimdi utanıp kızarıyordum?

Öte yandan... neyi düşünerek aşk itirafı yapmıştım? Benim ona en başında sadece babası hakkında bilgi toplamak amaçlı yaklaştığımı bilse ne tepki verirdi?

Ben sadece bir ajandım. Onun yanında olmayı hak ediyor muydum?

O sırada bir mesaj geldi. Mesaj Marin'dendi ama arkadaş grubumuza atmıştı. Ardından gelen mesajlar şunlardı:

Marin: Arkadaşlar, cumartesi günü bir arkadaşımın basketbol maçı var, gelmek ister misiniz?

Mina: Uyuyordum ya...

Marin: Çok özür dilerim.

Mina: Sorun yok, gelirim ben. Kim ki bu arkadaş?

Marin: Abimin arkadaşının kardeşi. Yeni tanıştım ben de. Destek istedi, tamam dedim.

Mina: Hee.

Dora: Ben gelirim.

Can: Ben de gelirim.

Eh, herkes geliyordu, ben de gelmesem olmazdı. 

Sonradan özel olarak Marin'den bir mesaj geldi: "Seninle konuşmamız lazım. Yarın uygun musun?"

Hemen mesajı açıp yanıtladım: "Uygunum. Nerede buluşalım?"

"Kesinlikle ev dışında bir yer olsun." diye yazdı Marin, kendi kendime güldüm.

"Tamam, o zaman bir kafeye gidelim."

"Tamam olur, bir yer biliyorum, sana konum atarım."

"Tamam."

Tam telefonu kapatacaktım ki bir mesaj daha geldi: "Nasıl oldu... aklımdan çıkmıyorsun."

Mesajı görünce ne yazacağımı bilemedim. Normalde yarın konuşacaktık ama o şimdiden konuyu açmıştı.

Sadece tek bir şey söyleyebildim: "Aynı şekilde."

"Biz neyiz?" diye bir mesaj daha geldi ardından.

"Bunu yarın konuşsak daha iyi. Mesajla hiçbir şey ifade etmiyor."

"Haklısın. İyi geceler."

"İyi geceler."

Ardından mesajlaşmayı bitirdik. Diğer gruptan mesajlar gelmeye devam ediyordu, ama bakmıyordum. Aklımda bir tek yarın ona ne söyleyeceğim vardı.

Zaten heyecandan tüm gece uyuyamadım.

...

POV: Marin

Sarp ile ona söylediğim kafede buluşmuştuk. Ama öyle bir atmosfer vardı ki ikimiz de uykulu gibiydik.

Karşımda üçüncü kahvesini içiyordu.

"Ah... Uyanamıyorum."

"İstersen başka bir gün konuşabiliri-"

"Hayır! Kendimi toparlayacağım!" dedi Sarp, kararlı bir şekilde.

En son kahvesini bitirdi ve bana döndü:

"Bir türlü konuşamadık."

"Öyle oldu."

"İkimiz de duygularımızı itiraf ettik. Yani... ne olacak şimdi?" dedi Sarp utangaç bir şekilde.

"Sen ne olmak istiyorsun?"

"Ahem... bu çok tuhaf. Daha önce sadece reddedilmiştim, bu yüzden karşılık aldığım bir durumda nasıl konuşacağımı bile bilmiyorum."

O kadar tatlıydı ki onunla dalga geçmek istedim.

"Daha önce hiç sevgilin olmadı mı?'

"Olmadı."

"Ne yazık. Senin gibi yakışıklı ve anlayışlı bir çocuğu kaçırmışlar."

"Teşekkür ederim." dedi kızarıp gülümseyerek.

Yavaşça elimi masanın üstündeki eline koydum. Bunu yapınca şaşırıp irkildi.

"Ne yapsak? Bu çocuk bir şansı hak etmiyor mu?"

Bir yandan gülümsüyordum.

Sarp onunla flört ettiğimi görünce gülümsedi ve flörtü devam ettirdi, elini yavaşça çekti ve parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi.

"Senin gibi güzel bir kızdan gelen teklifi geri çevirebilir miyim?"

"Çevirmen aptallık olurdu. Benim gibisini bulamazsın." dedim şakaya vurarak.

Karşılıklı gülmeye başladık.

"Sanırım her şey ortada." dedim yavaşça elimi çekerek.

Sarp başını eline yasladı ve bana baktı: "Sanırım."

"B-bana neden öyle bakıyorsun?" diye sordum.

"Kız arkadaşımı izleyemez miyim?" dedi karşılık olarak.

Gülümsedim.

"İzlersin de... karşılığında ben de seni izlerim." dedim ben de elimi başıma yaslayarak.

Bir süre sustuk, sonra ikimiz de güldük.

"Böyle mi olacağız yani?" dedi Sarp.

"Nasıl olmak isterdin?" diye sordum.

Sarp birden bana uzandı ve yanağımdan öptü.

"Bu şekilde."

İstemsizce elimi yanağıma götürdüm ve şaşkınlıkla Sarp'a baktım.

"Utanınca çok tatlı oluyorsun." dedi bana.

"Utanmadım ki." dedim başka yere bakarak.

"Belli." dedi Sarp, kıkırdayarak.

Böylece aramızdaki meseleyi halletmiştik. Artık bir erkek arkadaşım vardı.

Akşam abilerimle tekrar kristal üzerinde konuşmak üzere toplanmıştık.

Celeste'ten öğrendiğim her şeyi onlara aktarmıştım.

"Babam neden bizden bunu gizledi ki?" dedi Max.

"Çok saçma, değil mi? Bunu kuzenimizden öğreniyoruz." dedi Martin.

"Aslında ben bir şey düşündüm." dedim. İkisi de anında bana baktılar.

"Glaivere klanı kristali vücudunda depolayabiliyorsa... bu kristalin babamın vücudunda olma ihtimali nedir?"

İkisi de şaşkınlıkla bana baktılar. Bir süre sustular, sonra Martin konuştu: "Max, daha önce babamın gözlerinin siyaha döndüğünü söylemiştin. Bu doğru olabilir mi?"

Max düşündü, en son fikrini söyledi: "Marin... kesinlikle haklısın."

"Ama durum böyleyse ne yapmalıyız? Nasıl çıkaracağız kristali? Ayrıca lanetli olması meselesi de var." dedi Martin.

"Siz endişelenmeyin. Ben halledeceğim." dedi Max.

"Abi, sen böyle bir şeyler saklıyorsun, ben endişeleniyorum." dedi Martin.

"Zamanı gelince öğrenirsin."

"Hani birbirimize güvenecektik?"

"Bu güvenle ilgili bir durum değil. Kontrolüm dışında şeyler var, tamam mı?"

"Ne demek kontrolüm dışında şeyler var?"

İkisi tartışmaya başlamıştı. Onları sakinleştirmek için bir adım attım: "Tartışmanın sırası değil! Abi, şu an yapmamız gereken tek şey Max abiye güvenmek. Ne yaptığını bildiğinden eminim."

"Sen de mi bir şeyler saklıyorsun?" dedi Martin.

"Ne alakası var?" dedim. 

"Her neyse, tamam." dedi en son Martin iç çekerek.

O sırada kapı açıldı. Babam yürüyüşten gelmişti. 

Yine her zamanki ruhsuz hali vardı ama bu sefer hepimiz ona başka türlü bakıyorduk. 

Bizim ona baktığımızı görünce o da bize baktı. En son hiçbir şey söylemeden yukarı, odasına çıktı.

"Huhh... O neydi öyle?" dedi Martin.

"Gerildim." dedi Max.

"Sessizlik fazla gürültülüydü. Sanki herkes bakışlarıyla bir şey söylüyordu birbirine." dedim.

"Siz endişelenmeyin, halledeceğiz." dedi Max. "Şimdilik bu konuyu kapatalım."

"Evet, biraz kafa dağıtmaya ne dersiniz?" dedi Martin.

"Nasıl kafa dağıtacağız?" dedi Max.

O sırada telefonuma bir mesaj geldi. Sarp'tandı.

"Sesin çıkmıyor. Yoksa fikrini mi değiştirdin?" 

Mesajını görünce gülümsedim. Hemen yanıtladım.

"Abilerimle konuşuyordum, sana yazamadım."

Birden Martin bağırdı: "Kimle yazışıyorsun sen? Burada önemli bir şey konuşuyoruz."

Hemen telefonu kapattım: "Pardon abi."

"Yine o beyaz kafa mı?"

Max irkildi.

"Ya, şey..." dedim, doğruyu söylemekle söylememek arasında kaldım, ama zaten anladılar.

"Haysiyetsiz! Kardeşimin önünde ateşi var ayağına soyunmuş, kaslarını gösteriyor."

Bu yorum nedense beni kahkahaya boğdu.

"Komik olan ne Marin?" dedi Max. "Doğru söylüyor."

"İkiniz kıskanınca çok komik oluyorsunuz." dedim gülmeye devam ederek.

Max utanmış bir şekilde yan tarafına baktı, Martin ise hala öfkeliydi.

"Dalga geçme bizimle!"

"Tamam abi, tamam." dedim, ardından konuyu değiştirmek istercesine sordum: 

"Benimle uğraşıyorsun da, senin hiç yeni sevgilin falan yok mu?"

Martin bu ani soru karşısında şaşırdı.

"Hayır."

"Yalancı!" dedim. "Senin hep sevgilin olur."

"Bu sefer cidden yok!" dedi.

Dalga geçme sırası bendeydi.

"Yaaaa, partilerde hiç kız yok mu sana abiciğim? Hepsi eski sevgilin mi?"

"Marin, eğer bir şey daha söylersen-"

"Lina'yla fazla takılmaktan onun gibi öfkelenir olmuşsun." dedim, özellikle Lina'dan bahsederken Max'e baktım.

Max umursamıyormuş gibi yaptı, ama ilgilendiği açıktı.

"Lina'yı karıştırma şimdi. O depresyonda, bizimle nadiren konuşuyor."

"Depresyonda mı!?" dedi Max, aniden Martin'e dönerek.

Eh, konuyu kendimden uzaklaştırmayı başarmıştım.

"Bize son geldiğinden beri iyi değil. Sanırım o gün gelen telefon onu çok etkiledi."

Max bir süre duraksadı, sonra konuştu: "Ziyaret mi etsen acaba?"

"İyi fikir, bir ara giderim."

"...ben de gelsem... Marin'le?"

Martin şaşırdı, sonra yanıtladı: "Olur tabii, ama sen ne zamandan beri Lina'yı bu kadar önemsiyorsun?" 

"Yıllardır tanışıyoruz Martin. Bunun nesi garip?"

"Sanki son zamanlar daha da bir önemsiyorsun." 

Martin de Max'in Lina'ya olan ilgisini fark etmeye başlamıştı.

"Abi, yoksa sen-"

"Ne?"

Martin kahkaha attı: "Dur bir saniye, sen gerçekten de Lina'dan hoşlanıyor musun?"

"Ne hoşlanması? Sadece endişelendim."

Martin daha da güldü: "Hadi, hadi! Asla yemem bu numaraları. Bu olaylar olmadan önce de onunla ilgileniyordun zaten. Ben bunu nasıl yeni fark ettim!?"

"Marin, bir şey söyle şuna!" dedi Max bana dönüp.

Ağzımda fermuar varmış da onu kapıyormuş gibi yaptım.

"Hah... siz ikiniz... Tüm bulaşıkları size yıkatacağım."

"Abi!" dedi Martin. "Canım abim, şakaydı, biliyorsun."

"Evet abiciğim, Lina ve sen ne alaka hem? Lütfen, bağışla bizi!" dedim ben de.

Max bir süre ciddi kaldı, sonra güldü: "Cidden hala çocuksunuz siz."

More Chapters