Cherreads

Chapter 5 - -5-

Eve geldiğimde saat biraz geç olmuştu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde abimi salondaki masanın üzerinde uyurken bulmuştum.

Yavaşça yanına yaklaşıp onu uyandırdım: "Abi, burada uyumuşsun."

Abim yavaşça başını kaldırdı: "Ha? Öyle mi?"

Oldukça yorgun bir hali vardı. Ayrıca onu etkileyen bir şey olmuş gibiydi.

Çok geçmeden kendisi bunu açıkladı: "Marin, bir şey oldu. Konuşmamız lazım. Martin gelince ona da anlatacağım."

"Ne oldu abi?"

Salondaki koltuğa geçtik.

"Kasayı açmayı denedik, bir tanıdığımla. Verdiğin şifrelerden biri doğru çıktı, nereden bildiğini bilmiyorum ama... kristal klanının kuruluş tarihi kasanın şifresiydi."

"Eee, açtığında içinde ne buldun?"

"..."

"Abi, söylesene, ne buldun?"

"Birkaç değerli eşya ve fotoğraf harici hiçbir şey."

"Ne!? Kristal orada yok muymuş?"

"Hayır Marin. Babamız kristali daha zor bir yere saklamış belli ki. Ama belki bu fotoğraf seni biraz olsun mutlu eder." dedi ve bana bir fotoğraf uzattı. 

Annem, babam, abilerim ve ben vardık fotoğrafta. 

Fotoğrafı görünce ne hissedeceğimi şaşırdım. Sarp'ın itirafı zaten beni şaşırtmıştı, bir de bunları öğrenince dayanamadım ve ağlamaya başladım.

"Marin, iyi misin? Ne oldu? Ah, sana o fotoğrafı vermemeliydim." dedi Max panik yapıp.

"Abi, iyiyim, sadece ne hissedeceğimi bilmiyorum." dedim.

"Tamam, haklısın, sinirlerinin bozulması çok normal. Hadi bu konuyu kapatalım."

Onaylarcasına başımı salladım.

"Martin'e ben tek anlatırım." dedi ardından.

Tekrardan başımı salladım.

Tabii, bir aşk itirafı aldığımı ve üstüne bunu öğrendiğimi bilmiyorlardı. Tüm duygularım karışmıştı.

Yavaşça fotoğrafı Max'e geri verdim.

"Ben yukarı çıkıyorum abi. Bugün çok yoruldum." dedim.

"Tamam." dedi Max, ama tam merdivenlerin orada duraksadım. Acaba ona bugün aşk itirafı aldığımı söylemeli miydim? Nasıl tepki verirdi?

Yavaşça arkama döndüm.

"Abi..."

"Evet?" 

"...yok bir şey." dedim son anda ve yukarı çıktım.

Odamın kapısını kapattım ve kendimi yatağa attım. Ne hissedeceğimi bilmiyordum.

Kristal kasada değildi, o zaman neredeydi?

Babam neden kristal klanından olduğunu bize söylemedi?

Öte yandan Sarp...

Muhtemelen ona bir yanıt vermem gerekiyordu ama o sırada bunu yapamamıştım. O kadar şaşırmıştım ki, tek dediğim "Tamam." kelimesiydi. Sonrasında da diğerleri yanımıza gelmişti zaten.

Tamam nedir ya!? 

Offf! Ne yaptım ben?

Düşüncelerime dalmışken yastığıma daha da sıkı sarıldım, yanaklarımın yandığını hissedebiliyordum.

Birden bir cesaret geldi.

Evet, hemen şimdi yurda gidecektim ve ona duygularımızın karşılıklı olduğunu söyleyecektim.

Bunun üzerine Sarp'a telefon ettim. Ama ulaşamadım. 

Bir, iki, üç... ama ulaşamıyordum. Ne olmuştu ki birden? (lovebombing sonrası ghosting yedin abla)

***

POV: Sarp

Off, ne yapmıştım ben!? Duygularımı bir anda ona söyleyiverdim. Daha çok erkendi! Özellikle daha kim olduğumu, onunla en başta neden tanıştığımı bile bilmiyordu.

Annemin kaldığı oteldeydim, onunla Marin hakkında konuşuyorduk.

"Bugün de mi bir fırsat elde edemedin?" dedi annem, sinirli bir şekilde.

"Aslında ettim, ama..."

"Bu böyle olmayacak. Direkt evine gitmek için bir bahane bulman lazım. Bu ana kadar davet alamadıysan... Oof!"

Annem odanın içinde bir o yana bir bu yana dolaşıyordu.

"Biliyorum, olayların doğal gelişmesini istiyorsun ama görevde olduğumuzu unutma! O kızla gerçekten arkadaşlık etmen için değil tüm bunlar."

"Biliyorum, anne."

"Tam şimdi onu arıyorsun ve diyorsun ki: Sana vermem gereken bir şey var, evin konumunu atar mısın?"

"Ne!? Anne, bu çok ani ve saat çok geç! Hem ne vereceğim ki?"

"Kolyelerimden birini sana vereceğim, sen de Marin'e vereceksin. Tamam mı? Hediye, sadece hediye. Başka bir yere çekmesin."

Bir bilseydi bunun imkansız olduğunu...

"Off, tamam! Zaten onunla bir konuda konuşmam gerekiyordu."

"Hangi konuda?"

"Bu..."

Annem normalde özel hayatıma saygı duyardı, ama konu Marin olduğunda...

"Ben en iyisi telefon edeyim." dedim ve kalkıp masanın üzerindeki telefonu almaya gittim ve gördüğüm karşısında şaşırıp kaldım.

"Aa, Marin! 7 kez aramış."

"Ne!?" dedi annem.

"Telefonum sessizdeydi, duymamışım."

"Hemen geri ara!" dedi annem ve dediğini yaptım.

Bir süre sonra Marin telefonu açtı: "Sarp! İyi misin? Uyuyor muydun yoksa?"

"Saat daha 9. Bu saatte uyumam ben."

"Açmayınca beni korkuttun."

"Özür dilerim. Telefonum sessizdeydi."

"Anladım, sana bir şey söylemem lazım. Yurtta mısın, seninle yüz yüze konuşmam lazım."

"A-aslında... senin evin orada konuşsak daha iyi olmaz mı? Bu saatte buraya gelmen tehlikeli olabilir."

"T-tamam, peki. Sana konum atacağım. Biraz uzak ama..."

"Sıkıntı yok, gelirim." 

"Tamam, o zaman bekliyorum." dedi ve telefonu kapattık.

"Ne oldu?" diye sordu annem.

"Gidiyorum, evine."

"Lobiyi arayacağım, sana bir taksi göndersinler."

"Tamam."

Birden bir öksürük geldi: "Öhö-öhö!"

Annem endişelendi: "Sarp, iyi misin? Hasta mısın yoksa?"

"Yok ya, basit bir öksürük sadece."

Annem bana endişeyle bakmaya devam etti.

"Gerçekten... olsaydı hissederdim."

"Peki. Ah, neredeyse unutuyordum." dedi annem ve içeri kadar gidip elinde bir kutuyla geldi: "Bu kolyeyi ona ver. Gerek kalmadı gerçi, ama yine de... hediyem olsun hadi."

"Tamam. İyi geceler anne." dedim ve odasından çıkıp taksiye bindim.

***

POV: Marin

Odamda bir o yana bir bu yana giderken Max kapımı tıklatıp içeri geldi: "Marin, Martin yine alkol almış. Ben onu toparlayıp geliyorum." dedi.

"Ne!? Hani bırakmıştı?"

"Hayır, hayır. Sadece alkollü araba kullanmak istemiyor. Fazla almadığını söyledi. Sesi de iyi geliyordu."

"Ee, taksiye biniversin."

"Nakit parası kalmamış."

"Hay... Tamam, ben burada bekliyorum." dedim ve Max kapımı kapatıp gitti.

Kendi kendime mırıldandım: "Umarım Sarp abilerimden önce gelir."

Merak edip babamın odasının kapasını yavaşça araladım. "Evet, uyuyor. Şu sıralarda gelirse..." diye düşünürken gerçekten de kapı çaldı. Bir koşu aşağıya indim.

Kapıyı açtım. Karşımda Sarp vardı.

İlk başta ikimiz de şaşkınlıkla birbirimize baktık, sonra gülümsedik.

"Sarp... içeri gelsene."

Sarp hiç itiraz etmeden içeri geldi. Evi incelemeye başladı.

"Bir şey içmek ister misin?" diye sordum.

"Yok, teşekkürler."

Salondaki koltuğa oturur oturmaz Sarp öksürmeye başladı. 

"Öhö-öhö-öhö!"

"İyi misin?" dedim ayaklanarak.

"İyiyim, sadece biraz midem bulanıyor."

"Sarp, yoksa hasta mı oldun?" dedim ayaklanarak.

"Hayır, yazın neden hasta olayım- öhö-öhö!"

"Bazen oluyor. Acaba yediğimiz bir şey mi dokundu? Enfeksiyon mu kaptın?"

"Marin, buraya benim durumumu konuşmaya gelmedik. Diyeceklerin vardı, dinliyoru-" dedi nefes nefese ve başı kollarımın arasına düştü. Neredeyse bayılacaktı.

"Sarp! Sen... yanıyorsun."

"Ne?"

"Çok ateşlisin!"

"H-ha!?"

"Üstünü çıkar."

"M-marin her şey çok hızlı ilerlemiyor mu, emin misin yani-"

Sarp sanırım dediklerimi yanlış anlamıştı. Eh, haklıydı da, yanlış ifade etmiştim.

"Sarp, ateşin var, düşürmemiz lazım. Suyla bez getireceğim, sen uzan."

"Ama neden üstümü çıkarı-"

"Ateşin bu şekilde daha çabuk düşer. Dediğimi yap." dedim ve telaşla banyoya su ve bez almaya gittim.

Geldiğimde Sarp dediğimi yapmamıştı. 

Sinirlendim, derin bir nefes aldım: "Sarp, inat etme! Alt üstü tişörtünü çıkaracaksın. Bir erkek için bu kadar zor bir şey değil bu."

Sarp yüzüme bakmadı, başka yerlere baktı.

"Sarp! Ateşin var diyorum."

Sonra sırıttım: "Yoksa benim çıkarmamı mı istiyorsun?"

Bunu duyunca pes etti:

"Off, iyi!" dedi ve tişörtünü çıkardı. Yine yüzüme bakmıyordu.

Vücudu gerçekten güzeldi, belli ki bu hale gelebilmek için çok antrenman yapmıştı. Ama şu an buna odaklanmamalıydım.

Bezi suya batırdım, iyice sıktım ve alnına koydum.

"Biraz böyle kalsın, sonra tekrardan yerini değiştireceğim. Sen uzan." dedim.

"Off, tüm bunlara gerek var mıydı!?" diye söylendi Sarp ama yine de uzandı.

"Hasta bir şekilde evime geliyorsun ve sonra söyleniyorsun. Beni endişelendirdiğinin farkında mısın?"

Alnındaki bezi aldım, tekrardan suya sokup çıkardım, bu sefer yanağına koydum. Sarp bana yorgun ama şefkatli bir bakış attı. Her ne kadar direniyor olsa da onunla ilgileniyor olmam hoşuna gidiyor gibiydi. 

Bir süre o şekilde birbirimize baktık. Kalp atışlarımın hızlandığını hissettim, gözlerimi ondan ayıramadım. Öyle bir bakıyordu ki... 

En son küçük bir öksürükle bezi çekip boynunun arkasına koydum.

"Böyle sessiz mi kalacağız?" diye sordu Sarp. "Bu sırada benimle konuşmak istediğin konuyu konuşabilirsin."

Yutkundum.

"Peki, ahem, öncelikle lunaparkta sana yanıt veremedim çünkü şoka girmiştim. Daha önce kimse bana böyle bir itirafta bulunmamıştı."

Bir süre duraksadım, sonra boynundaki bezi tekrar aldım, genişçe açıp vücudunu kaplayacak şekilde koydum.

Sarp derin bir nefes alıp verdi ve gözlerini kapattı: "Gerçekten de rahatladım."

Nefes alış verişinden bile etkilenmiştim. Bana ne oluyor, dedim içimden, ardından konuşmaya devam ettim.

"Dedim ben sana, o kadar inat ettin halbuki..."

Bez bir süre daha vücudunda kaldıktan sonra suyu yenilemek için gidecektim, bu yüzden ayağa kalktım.

Ama ayağım su dolu kaba takıldı, su yere döküldü, ben ise birden kendimi Sarp'ın üzerinde buldum.

Ellerim göğsünün biraz üstünde duruyordu. O bana şaşkınlıkla bakıyor, ben de ona aynı şaşkınlıkla bakıyordum.

Sadece şu cümleler döküldü ağzımdan: "Ben de senden hoşlanıyorum."

Sarp'ın bakışları yumuşadı. Yüzümüz arasında yalnızca birkaç santim aralık vardı ve o aralık biz farkında olmadan kapanmaya başladı.

Tam birbirimize uzanmıştık ki kapıdan anahtar sesi geldi.

...ve kapı açıldı.

Karşımda Martin ve Max, şaşkınlıkla ben ve Sarp'a bakıyordu.

More Chapters