Dört cadı karşıma gelmiş, benimle alay ediyorlardı. Arkamdan sıkıca boynumu tutan büyücü, canımı fazla yakıyordu. İçimde defalarca 'Cesaret' demesiyle beynime kazınmış olan bu kelime, daha fazla başımı ağrıtıyordu. Bir anda içimdeki o alevi tekrar hissetmeye başlamıştım. Gözlerim bir anda mavileşmeye başlamıştı. Farklı bir durum olduğunu anlamışlardı. Kahverengi saçlı cadı, sözünü bekletmeyerek ''Ne oluyor bu peri parçasına?'' demişti. Ne olduğunu bende bilmiyordum. Sanki bir anda bedenimi ben kontrol etmiyor gibiydim.
Ellerimi bir anda boynumu sıkıca saran o ele doğru götürdüm. Büyücüyü bir anda tutup karşı tarafa fırlattım. Bunu ben mi yapmıştım? Hareketlerimi kontrol edemiyordum, sanki bedenimde başka biri var gibiydi. Beyaz saçlı cadıyı bir anda ellerimle yaptığım hareketlerle havaya kaldırdım. Bırak beni diye seslendiğini duyabiliyordum fakat ona cevap veremiyordum. Onunla birlikte havaya kalkmaya başlamıştım. Bir anda etrafımız mavi bir alevle çevrilmişti. Bir anda görüntümün değişmeye başladığını fark ettim. Hafif kırmızı ve mavi tonlarında kanatlarım çıkmaya başlamıştı. Üstümde bir anda mavi tonlarında peri kıyafetleri oluşmuştu. Bu Charmix sihriydi. Charmix formumu sonunda elde etmeyi başarmıştım. Bir anda tamamen benliğimi kaybetmiş bir şekilde Beyaz saçlı cadıya iyice yaklaşmıştım.
''Tanrınıza karşı koymayı nasıl cüret edersiniz!'' diye bir söylemde bulundum. Bedenimi farklı biri ele geçirmiş gibiydi. Ne dediğini gram anlamıyordum. Büyücülerde anlamamış olucakki şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı.
Thunder ''buradan gidelim bu perinin içine bir şeyler kaçmış.'' diye bir çocuk gibi söylenmeye başlamıştı.
O sırada arkadaşlarım odaya girmişti. Hector 'Kıpırdama' adlı komutunu verip cadıları bir anda durdurmuştu. Lyna, Ava ve Neptune bana bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
'Ne olmuş buna böyle? Gücünümü kazanmış.' dedi Ava.
Lyna ''Evet fakat onda bir farklılık görmüyor musunuz? Gereğinden fazla güçlenmiş gibi.'' yorumunu söylediği sırada bir anda formumu kaybedip yere düşerken Neptune beni yakalamıştı.
''Siz gidin şu tiplere bakın ben onla ilgilenirim.' diyerek yanıma geldi Lyna.
''Diğer perilerde geldiğine göre asıl parti başlasın öyle değil mi?'' diyerek Ava'nın üzerine kartlarını fırlatmaya başladı Biancha. Tam kartlar Ava'ya isabet edecekken Helios bir anda önünde belirip 'Yıldız Kalkanı' sözünde bulundu.
'Bensiz parti asla olmaz. Biraz ışıklandırmak lazım' yorumuyla beraber formunu değiştirip Charmix görünümüne ulaştı. 'Yıldız Yağmuru' gücüyle beraber Biancha'yı bir anda yerle bir etti.
Ava ve Neptune'de görünümünü değiştirip cadılara saldırmaya başladı. Neptune 'Saf Tsunami' gücüyle Douglas'ı bir anda sular içinde bıraktı. Douglas bir hamleyle o suları dondurup parçacıklarını Neptune'e fırlatmaya başladı.
Nyx ve Hector ise karşı karşıyaydı.
''Merhaba Hector, hakkında çok şey duydum. Babandan çok annene çektiğini söylemişlerdi. sende onun gibi ağlak mısın?''
''Sen benim ailemi nerden tanıyorsun?'' diye sorusunu yöneltti gergin bir şekilde Hector.
''Magix'te fazla sır yok. Ailelerimiz de tanıdık olunca tabii bilmemek zor değil diyerek'' rahatsız edici bir gülümseme bıraktı.
Nyx, çok çekici bir cadıydı. Arzuları iyi kontrol edebiliyor, manipülasyonda çok başarılıydı. 'Karanlık Duvar' gücüyle bir anda Hector'ı karanlık bir kutuya hapsetti. Thunder o sırada kendine yeni gelmişti. Lyna ile uğraşacağı sırada Helios yanına uçarak, sihir gücüyle tekrarThunder'ı yere düşürmüştü.
'Sen istersen revire doğru git Duncan ile orada ilgilenirsin. Burada işler karışabilir' diyerek tavsiyede bulundu. O sırada Ava ve Neptune'ü buzlar içine sıkıştırmıştı Douglas. Çok güçlülerdi onları şuan yenmek imkansızdı. Lyna'da Helios'un sözüne uyup tam Duncan'ı götürecekken içeri birisi girdi.
''Ne Oluyor Burada!'' içeri giren kişi Profesör Miele idi.
''Cadılar ve büyücüler derhal burayı terk edin. Yemek daveti çoktan bitti.'' demesiyle sihirleri çözdü ve onların okullarına dönecekleri bir geçit açtı. ''Ayrıca bu davranışınız okul idaresine bildirilecektir.''
Douglas ve ekibi ters bakışlarla aramızdan ayrılmıştı. Miele sihir gücüyle dağılan yerleri toparlamıştı. Çok kızgın görünüyordu. Disiplin onun için çok önemliydi ve okulda göreve başladığı ilk zamanlarda böyle olayların olmasını istemiyordu.
''Siz de bana ne olduğunu anlatıcaksınız. Hemen!''
---
(Ertesi Gün)
Yatağımdan yorgun bir şekilde kalkmıştım. Bünyem alıştıkça yorgunluğum hafifliyordu. Karşımda Valencia dikilmiş bana bakıyordu.
''Ne bakıyorsun öyle?''
''Hiç seni merak ettim. Dün fazlasıyla enerji harcamışsın. Hector davetin önünde kemanını düşürdüğü için konuklarla ilgilenmeseydim yanına gelecektim.'' dedi Valen.
''Sorun değil. Zaten kendimde değildim. Profesör Miele'nin sesini duydum. Çok kızdı mı?''
''Bilemiyorum ama sizinle önemli bir konu hakkında konuşacağını söylemişti.''
Bizimle konuşacağını öğrendiğim anda doğrulup üstümü başımı düzelttim. Valencia bana bir şey söylemek için yakınlaştı.
''Ben bugün gidebilirim. Biliyorsun bazı yerine getirmem gereken görevlerim var.'' üstümü başımı düzeltirken yerimde durup Valen'e baktım ve sıkıca sarıldım.
''Biliyorum kardeşim. Beni sakın merak etme hep iyi ol.'' O da aynı şekilde bana sarılmıştı.
Çok az görüşen iki kardeştik. Onun başka işleri benim başka işlerim oluyordu her zaman. Çok fazla geçmeden Profesör Miele'nin bulunduğu yere gittim. Herkeste zaten oradaydı. Belli ki konuşmak için beni bekliyordu. Arkamdan Valen'in gelmesiyle de profesörün karşısına geçtik.
'' Hocam ne konuşacaksak, hemen konuşalım. Kızıl Çeşme'ye gitmem gerekiyor.'' diye lafa atıldı Helios.
Ava her defasında Helios'a dalaşmayı severek ''Ne oldu sevgilinin orada okuduğu mu aklına geldi? ya da direkt sevgilin olduğunu mu hatırladın?'' diye atıfta bulundu.
Helios tam lafa atlayacakken, Miele'nin kızmasıyla ikisi de susmak zorunda kaldı.
''Evet çocuklar, sizlere bazı şeyler anlatmanın zamanı geldi. Bir zamanlar Ejderha ateşinin gücüyle bu dünyalarda var olmaya başladık. Fakat Ejderha hiçbir zaman yalnız değildi. Bir sürü yoldaşı vardı. Fakat sadece kendisine güveniyordu bizi yaratan ejderha. En çokta kardeşlerine güvenmiyordu. Çünkü hepsinin bir çıkarı vardı ve evren yaratılırken menfaatlerine göre şekil vereceklerdi. Ejderha'nın saf enerjisine sahip olan bu durumu anladığı an, evreni yaratmaya başladı. Çok güçlenmişti ve artık ona karşı koyacak kimse olamazdı. Biri hariç o da Mavi Ejderha.''
Profesör Miele, bize resmen Tanrıların hikayesini anlatıyor gibiydi. Şuana kadar tek tanrı varlığından haberdar olduğumuz bu yaşantımızda birçok tanrıya sahip olduğumuzu öğrendik. Hector bir sorusuyla bizimde merakımızı gidermişti.
''Peki kaç Ejderha var?''
Miele, derin bir nefes verip masasının ardında ki sandalyeye oturdu. ''Bizim bildiğimiz Yedi Ejderha var. Bu yıllar boyunca saklandı. Zamanın en iyi müdüresi olan Faragonda bile bu olanları bilmiyordu. Ama bizlerden çok çok önce bu evrene Ejderhalar hüküm sürdü. Yediden fazla olabilir. Şuan beşi nerede bilinmiyor. Mavi Ejderha ise meçhul.'' diyerek bizi daha da tedirgin etmişti.
Neptune, 'Peki bizim bu konuyla alakamız ne? Biz tam olarak ne yapabiliriz?' diye bir soru yöneltti.
Profesör Miele bana bakarak ''Ejderha Ateşinin koruyucusu nesirler boyunca hep birine geçmiştir. Annesinden dolayı şuan koruyucunun Duncan olduğunu biliyoruz. Fakat Mavi Ejderha Ateşi intikam ve güçlerini tekrardan toplamak istiyor. Duncan tehlikede olabilir. Lyna enerjisi açığa çıktıktan sonra mavi bir alev onu sardığını söylemişti. Yüzyıllardır böyle bir enerji biz görmedik.''
Kafamda ki sorular yavaş yavaş oturmaya başlıyordu. Bu yüzden birçok mavi alev tarafından çağrılıyordum. Onu alıp saf bir biçimde kabullenmemi istiyordu.
''Peki, şimdi ne yapmalıyım Profesör?'' diyerek kendimden emin bir şekilde bunu desem de çok fazla korktuğumu görebildiğine emindim.
''Ben de onun için çağırdım. Evrende belirli yerlerde mavi alevleri uyandırmaya başlayacağını düşünüyorum. Bunlardan biri Gardenia olduğuna oldukça eminim. Yalnız bazı bilgi kaynaklarına ulaşmak için de Kızıl Çeşme'nin yeni kütüphanesini kullanmalıyız. Helia'nın kütüphanesini.''
Lyna '' Babamın kütüphanesi mi? orayı hep görmek istemişimdir.'' diye heyecanla öne atladı.
''Evet Lyna, fakat sen Gardenia tarafına gideceksin. Derslerinin olmadığı bir gün babanı ziyarete gidebilirsin.''
Lyna suratı asılsa da Miele'nin bir bildiği vardır diyerek geri çekildi.
''Evet Kızıl Çeşme'ye Hector, Ava, Valencia ve Helios gidicek. Gardenia ise Neptune, Lyna ve sen Duncan.''
Herkes memnun olmamış bir şekilde birbirlerine bakıyordu. Valencia'ya öne atlayarak ''Ben neden gidiyorum? Göreve gitmem gerek benim.''
''Kızıl Çeşme'yi daha iyi bilen tek sensin. O yüzden eşlik etmeni istiyorum. Görevin için dert etme Selkielerle ve Daphne ile ben konuşurum. Kızıl Çeşme'den direkt oraya geçersin. Duncan'da Gardenia'ya yı iyi biliyor. Ateş gücünü bulurlarsa ve kontrolsüz bir hal alırsa diye de Neptune'ün su güçleri ona yardım eder.'' diye sözünü noktaladı Miele.
Yavaşça odadan çıkarken bize doğru tekrar dönüp, 'Hem bir dostum size yardım edebilir.' demesiyle aramızdan ayrıldı.
---
(Gardenia)
Bir portal aracılığı ile Gardenia'ya Neppie ve Lyna ile varmıştık. 14 yaşıma vardığımdan beri düzenli bir şekilde buraya uğramıyordum. Prens olmanın görevleri gerçekten çok zordu. Lyna ve Neppie ilk defa gelmişlerdi etrafı iyice inceliyorlardı.
Lyna ''Şimdi burada hiç mi sihir yok.'' diyerek bir soru yöneltti.
''Sihir her yerdedir. Burada da birçok peri yaşıyor. Sadece daha gizli kalınması karar verildi.''
Neppie lafıma destekte bulunarak ''Annelerimiz zamanında buraya sihri yeniden getirmiş ve dünya perilerine yardımcı olmuştu. Gerçekten çok etkiliyeci, bende annem gibi olmak istiyorum.''
''Bu yeni olaylar gerçekten kafamı almıyor. Nasıl bir gizemin içine düştük?'' diye düşüncelerimi belirttim. Saklamak istemiyordum korktuğumu, hepimiz için yeni bir şeydi ve bu olayları sindirmemiz gerekiyordu. Lyna elini enseme koyup oradan yavaşça sırtıma indirip beni destekleyici ve yalnız olmadığımı dile getirmişti.
Arkamızdan olgun bir kadın sesi bir anda bize seslenmişti.
''Vay vay, buraya kimler gelmiş böyle.''
''Roxy Teyze!'' dememle yanına doğru ilerledim ve sıkıca sarıldım. Roxy teyzeyi sık sık ziyaret ederdim. Gardenia'ya kaldığım süre boyunca Frutti Bar'da garsonluk yapıyordum. Lyna'da Roxy teyzeyi tanıyordu. Flora Teyze ile sık sık görüşürlermiş. Roxy'nin bir de küçük bir kızı vardı. Daha 4 yaşındaydı. İsmi Elisa idi.
Bizi Frutti Bar'a götürmüş, orada güzel bir içecek ısmarlamıştı. Ona olan olayları bahsettik.
''Durumdan haberim var. Miele bana haber verdi. Burada garip şeyler de olmaya başladı. Orman yangınları ve ev yangınları artmış durumda.''
Söylediği şeyden sonra aklıma yanan bir eve girdiğimi ve eve girdikten sonra kendimi Gardenia'ya da bulduğum aklıma gelmişti. Tabii bunu hala anlatma taraftarı değildim.
''Bu gücün nasıl bir şey olduğunu bilmemiz şuan imkansız. Fakat bu olan olaylarda bu konuya kapı açtığını söyleyebilirim. Ben Tir Nan Og ile konuşur. Perilerin bu konuyla alakalı araştırma yapmasını söylerim. Sizin aklınız burada olan olaylarda kalmasın. Sadece eğer burada yanan bir ateş varsa onu bulmalısınız.'' diyerek sözlerini noktaladı Roxy.
Lyna aklına bir şey geldiğini söylerek şu laflarlarda bulundu. ''Ben burada ki ağaçlarla ve dalların kök sistemiyle konuşup her hangi bir farklı enerji noktası var mı diye bir araştırmada bulunabilirim.''
Neptune'de ona katılarak. ''Eğer bu bir ateş gücüyse kessinlikle suyun erişemediği derinlikte bir yerdedir. Ben suların varlığına bakıp en kuru bölgeyi işaretleyebilirim.''
Roxy gülümser bir biçimde bize baktı. ''Aynı anneleriniz gibisiniz. Onlarda bu yolları seçerdi. Ben onlarla ilk tanıştığım zamanlarda o kadar sistematik bir biçimde hareket ediyorlardı ki. Her zaman birbirlerini tamamlıyorlardı. Siz de öyle olucaksınız.''
''Güzel o zaman biz yola koyulalım. Yardımın için çok teşşekkürler Roxy Teyze.'' diyerek oradan ayrıldık. Roxy teyze ısrarla okulların kapandığı zaman gelip burada hep birlikte bulunmamızı söylemişti. Bu olaylar bittiği anda zaten kendimi burada bulacağıma emindim.
Şimdi ise o mavi alevi bulmamız gerekiyordu. Bizi ne kadar zorlayacaktı?
---
(Kızıl Çeşme)
Hector, Ava, Valencia ve Helios birlikte Kızıl Çeşme' ye doğru gitmişlerdi. Kızıl Çeşme'nin teknolojik altyapısı sürekli yenilenmekteydi Magix'in en teknolojik noktası burası olduğu için Ava'nın oldukça dikkatini çekmişti.
''Burası aşırı iyi bir yermiş. Zenith 0935 ve Galaxma Devinth aletleri buraya mı yapılıyormuş. Bizden geldiğini bilmiyordum.''
Valencia Ava'nın koluna girerek söylediklerine karşılık verdi. ''Magix'in en teknolojik okuluna en teknolojik gezegenin ürünleri yakışır zaten.''
Arkadan Helios ve Hector geliyorladı. Helios, 'Bu kız hep böyle süslü değişik bir biçimde mi konuşur. Ne dediğini anlamıyorum.'
Hector lafına karşılık 'Zenith'ten gelmiş son teknolojiye fazlasıyla hakim ne bekliyorsun?' dedi.
''Sen de Melody'den gelmiştin değil mi? söyle bakalım orası nasıl bir yer.''
Melody dendiği anda Hector'ın yüzünde özlem bir dolu gülümseme belirmişti. ''Orası huzur dolu müziiğin kalbinde olduğu bir yer. Teknoloji her yerde değil gerektiği yerde kullanılır. Ama oldukça hoş bir havası vardır.
Helios 'Sana Hex diyebilir miyim?' diyerek yürümeyi bıraktı. Hector onu onaylayacak bir şekilde kafasını salladı.
''Sana ilk gün laf attığım için özür dilerim. Yönelimin her neyse beni ilgilendirmez ben sadece bazen şakayla gerçeği karıştırabiliyorum.'' Hector ona şaşırmış bir şekilde bakıyordu. Böyle bir adım ondan beklemiyordu.
''Önemi yok. Duncan senin normalde iyi biri olduğunu bize belirtmişti zaten. Benimde bundan şüphem yok. Sadece benim için hassas bir konu. Babama biseksüel olduğumu söyledikten sonra beni fazlasıyla kırmıştı. Aramız şuan pek iyi değil. Bu olay Alfea'ya gelmeden önce olduğu içinde kendisiyle o günden beridir konuşmuyoruz.''
Helios gülümseyerek bir ifadeyle Hex'e sarıldı. ''Babamda beni adam olmaz bir haydut sanıyor. Oysa ne alakası var değil mi? Harika bir baş yapıtım. Kendisi sanki benim yaşlarımda çok adamdı. O yüzden babanın dediklerine aldırma onlar hep böyledirler.''
Ava aralarına gelerek ''Lafınızı bölüyorum ama sanırım kütüphaneye geldik.''
Kocaman bir kütüphane vardı. En iyi yanı ücretsiz kitap hizmeti vermesi olan bu kütüphaneye Alfea ve Kızıl Çeşme öğrencileri erişebiliyordu.
Kütüphanenin duvarında Helia'nın portresi vardı. Valencia portreye gülümseyerek ''Ne kadar hoş bir adam. Lyna babasına oldukça benziyor belli ki.''
Helios Valen'in yanına gelip ''Ben daha seksiyim.'' diyip sırıtmıştı. Valen, Helios'un bu hallerine gıcık oluyordu. Ama bunun sebebi tavrı değil altında başka meseleler yatıyor olmasıydı. O sırada bu meselerden biri asansörden inmişti.
Helios gözlerini açarak 'Kaitlyn!' diye seslendi.
Simsiyah saçlı, kara gözlü ve son derece porselen bir cilde sahip olan kız Helios'a doğru geliyordu. Yanlarına geldiği anda Helios'a sarılıp dudağına bir öpücük kondurmuştu. Ava Hector'a iğrenmiş bir şekilde bakış atarak 'Sanırım kusucam.' sözlerinde bulundu.
''Nerdesin haylaz şey seni. Aramalarıma neden cevap vermiyorsun?.'' diye konuşmaya başladı kız.
Helios pişkin bir cevapla ''Bilirsin peri işleri yoğundur. Uçuyoruz falan.'' diyerek Kaitlyn'in saçlarını okşadı.
Valen bu sahneyi görmeye dayanamıyordu. ''Ben Sirius'u bulucam. O buranın düzenini daha iyi bilir diyerek oradan ayrıldı.''
---
(Gardenia)
Biz o sırada Lyna ve Neptune ile çalışmalarımıza devam ediyorduk. Lyna doğadan aldığı bilgilerle bir evde ters bir enerji olduğunu saptamıştı. Yavaşça o eve doğru yola çıktık. Neptune internetten bulduğu bilgilerle bize ev hakkında detaylı bilgiler verdi.
''Zamanında yaşlı bir adam yaşarmış burada. Kimsesi yokmuş sürekli yalnızmış. Ev belirli tarihlerde sürekli yanarmış. Yetkililer altyapı sorunu olduğunu sürekli söylüyormuş. Olayı bu arkadaşlar.''
Lyna bir şeylere anlam veremeyerek 'İyi de nasıl olabilir? Zaten ormanın içinde bir ev bu altyapı problemi olması için altyapısı olması gerekmez mi?''
Haklıydı Lyna. Bu evde ters bir şeyler vardı ve içimden ses orada bir şeyler olduğunu söylüyordu. Oraya vardığımızda eve uzaktan bir bakış atmıştık. Klasik yıkık dökük bir evdi. Yakınlaştığımız da evin kapısında bir yazı yazıyordu.
''Luce Cenere ne demek?'' diye bir soru yönelttim. Lyna yanıma yaklaşarak, ''Bu Latince Kül ve Işık demek.'' diye sorumu cevapladı.
Neptune çekilmemizi söyleyerek kapıya bir tekme atarak kapıyı kırdı.
''Kapıyı açabilirdik ne bu vahşet'' diyerek hareketini sorguladı Lyna.
Neptune Lyna'ya bakarak ''Görmüyor musun? mühürlüydü.''
İçeriye adım attığımızda dışından farksız bir şekilde yıkık bir ev vardı. Etrafa dağılan örtüler, kırık bardaklar ve yere saçılan mektuplar vardı. Lyna mektupların yanına giderek bir tanesini eline aldı. Yanımıza gelip 'Şuna bakın aralarında tek parçalanmamış mektup bu.' diyerek mektubu bana uzattı. Üzerinde 'Palarus'a' yazıyordu.
Neptune ''Palarus'ta kim?'' diyerek ortaya bir soru attı. Bizde bilmiyorduk. Zaten şuan bunu bilmemiz bize oldukça yardımcı olucaktı.
''Neden mektubu açmıyoruz?'' diyerek mektubu yırtıp açtım. Açtığım sırada yazıların çok fazla silinik olduğunu gördüm. Sadece ''Hekate geri gelecek.'' net bir şekilde yazıyordu.
Lyna 'Harika bir bilinmez isim daha.' dediği sırada ilerden bir kapı parlamaya başladı.
Neptune ''Orada bir şey var.'' diyerek elini oraya işaret etti.
Yavaşça oraya doğru ilerledik. İlerlediğimiz sırada arkamızdan hayvana benzer sesler gelmeye başladı.
Lyna 'Dışarıda bir şey var?' diye aniden önüne döndü.
''Siz gidip bakın ben bu kapıyı açıp içeride ne olduğuna bakıcam.'' diye söze atladım.
Neptune 'Emin misin? tek başına gitmek güvenli olmayabilir.' diye bana yalnız gitmemem konusunda uyardı. Fakat tekrar sorun olmayacağını söyledim.
Lyna ve Neptune dışarıya adım attıklarında simsiyah ve gölgelerden oluşan boynuzları olan hayvanlar vardı.
Neptune ''Bunlarda ne böyle! kessinlikle Gardenia'ya da böyle bir tür yaşadığını sanmıyorum.''
Lyna lafa atılarak ''Yaşamıyor zaten. Succhias bunlar cadıların derslerinde olan bir yaratık. Annemin 'Sihirli Yaratıklar: Karanlıktan Doğanlar' kitabında görmüştüm.
Neptune ''Lupus Oscuraların işi desene.'' diyerek saldırmak için charmix görünümüne geçti.
Lyna'da görünüşünü değiştirerek. Neptune'le beraber havaya doğru uçtular.
''Hayır Neppie, bunlar öğrenci bir cadının yapabileceği bir yaratık değil.''
O sırada bende kapıyı bir şekilde açmayı başarmış aşağıya inmiştim. Bodrum gibi görünüyordu ama kesinlikle bundan fazlasıydı. Bir çemberin içinde tozlu bir kitap vardı. Çemberin içine daldığım anda kendimi farklı bir yerde buldum. Sanki bir yere ışınlanmıştım. Ejderha heykellerin olduğu bir yere gelmiştim. Kitap oldukça temiz bir şekilde karşımda dururken bir anda mavi bir alevle yanmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamamıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Alev çoğalıyordu, Alevin içinde bir tılsım vardı. onu elimle aldığım anda biri bana seslenmişti.
''Sonunda gelebildin Duncan.''şaşırmış bir biçimde etrafıma bakmıştım. Birilerinin bana seslenmesine alışmıştım artık. Fakat bu sefer farklıydı.
''Sen de Kimsin? ve benden ne istiyorsun!'' O sırada alev bir anda sönmüştü ve kitabın kapağında net bir şekilde yazı belirmişti.
'OGMA' yazıyordu.
DEVAM EDECEK...